Çalışmak çalmaktır
Bütün insanlar çalışır, neden dersiniz acaba? Çükü çalışmadan
yaşayamaz insan. Kimler için çalışır peki? Kendisi için mi?
Çocukları için mi? Hayır, belki daha fazlası için. Belki tanrı
öyle istediği için.
Çalmadan çalışmak olmaz. Önce çalar insan. Bu çalışmanın
diyalektik yapısında vardır. Çalmak fiilinin analizini yaparsak,
kökünde “çal” emri vardır. Ve işe çalarak başladı insan. Almak
ve kendine maletmek için. Önce insan doğadan çaldı;
toprağı,suyu, havayı, petrolü, doğalgazı, madenleri ve daha
çalamadıkları şeyleri. Sonra da doğa, insanın kendinden
çaldıklarını onlardan çalar; denizde toprağını, çölde suyunu,
öldüğünde havasını çalar; güçlü olan zayıftan, zengin olan
fakirden, kötü olan iyiden, güzel olan çirkinden çalar. En çok
da insan, insandan çalar. Hayatını kazanmak için başkalarının
hayatını çal, mutlu olmak için mutlulukları çal, haz almak için
başkalarının zevklerini çal. Doymak için ekmek çal. Çal, çal,
çal.
Sonra hırsızlık yasak, günah oldu. İnsanların nesli
“çoğal”dıkça, çoğal ve daha fazla çalmak gerekti, fakat insan
bencildi sonuçta, daha iyi yaşamak için daha fazla çalması
gerekti. Bu toplumsal yaşamın yok oluşu demekti. Yasalar yaptı
insanlar, ve buna yurttaşlarından uymalarını istediler. Kimin ne
zaman ne kadar çalacağı ve kimlerden ve nereden çalacağını
belirledi devletler, hatta devlet bile yurttaşları için
çalabilirdi. Bütün devletin geleceği ve yine yurttaşlarının
bekası için onlardan bile çalabilirdi. Bu kötü bir şey değildi
nasıl olsa. Bunun adana “vergi” denilebilirdi mesela. Ve ülkenin
sınırları içinde yaşayanlar bu vergileri bir şekilde ödemeyi
kabul edebilirdi. Devlet bu vergi karşılığında onlara daha iyi
bir yaşam sağlar; hizmet olarak yol, su elektrik, mutlu bir
yaşam, düşmanlardan korunma sağlayabilirdi. Bütün bunları
beklenti haline sokabilir ve daha çok vergi toplayabilirdi.
Herkes birbirinden çalarsa bu anarşiye neden olur ve kimsenin
huzuru kalmaz, toplumda kaos oluşurdu. Bu nedenle devlet, bütün
yurttaşları adına çalmayı kendine bir ödev bilebilirdi.
Hırsızlık yasak dedi yasa koyucu. Çalmak yasak. Çalanlar en ağır
bir şekilde cezalandırılır. Çalma. Çalmaman için sizlere iki
harf bahşedeceğim ‘’ış”. Ve “çal” oldu zamanla “çalış” çünkü
yasa koyucu artık çalış diye emrediyordu. Çalışan insanlar
devlet adına çalan insanlar oldu. Devlet onlara diplama veya hak
belgeleriyle çalma izni veriyordu ve çaldıklarından da kendisine
daha çok çalma imkanları “iş” doğurmak için yeni zeminler
hazırlıyordu.
Emek, çalmak için sarf edilen güç ve zaman. Daha çok çalmak için
daha çok emek. Gücü olan daha çok çalar ve daha az vakit harcar,
yaşamak için daha çok zamanı olur.
Devletler sırf bu yüzden, daha çok çalmak ve hırsızların
egolarını doymazlıklarını tatmin etmek için birbirileriyle
savaştılar. Savaşlarda milyonlarca insanın hayatını çalarak,
onların çalamadıklarını da çaldılar. Çalmak için ölüm ne kadar
mübahsa, çalışmak için de o kadar mübahtır aslında.
Çalış emri daha sonra dilin kendi diyalektiği içinde kendiyle de
çatışarak çal-ış-ma (ma) emrini de ekler. Bu iki anlamca
açıklanabilir. Birisi, gerçek anlamda kullanılan çalışmadır.
İkincisi ve aslı olansa, yani çalışma’yı doğuran (ma) olumsuzluk
ekidir. Bu sakın çal-ış-ma emri olarak bizim karşımıza çıkar.
Çünkü çok çalan insanlar, zaten çok çalışmışlardır. Artık
çalmasına ihtiyacı kalmadığı için, çalış-ma ama senin için
çalacak insanları çal-ış- tır. Buradaki (tır) eki çalış
fiililini başkasının üstüne eylemsel olarak aktarır ki,
kendisinin artık emek sarf ederek çalmasına gerek kalmamıştır. O
artık devlet nezdinde onurlandırılmış kapitalist ve emperyalist
bir iş adamıdır. İş nedir ki zaten? Çalmanın toplum nezdinde
yasallaştırılması.
En sonunda bu çalış-ma ma tembelliği insanların gözüne daha çok
batmaması için, daha doğrusu bir isyan çıkıp çaldıkları malların
emekçiler tarafından yağmalanmaması için çalmayı, fiil, kavram
haline getirip insanların üstüne sevap ya da iyi olarak
yüklediler. Ve çal-ma böylece çal-ış-ma-k oldu.
Nasıl da çalmak, zaman içinde çalışmaya dönüştü ve çalışmak
erdem sayıldı inanamıyorum. Bunu önceleri pek de benimsemeyen
insanlara karşı az beyin tıkama seansları düzenlenmedi!
İnsanların beyinleri doğalarının aksine yeniden düzenlendi.
Şimdi, varlığının ve varoluşunun farkında bile olmayan,
eylemlerinin nedenlerini ve sonuçlarını bilmeyen, bedenini ve
ruhunu şeytanın tırnakları arasında bırakan bir insan türü
ortaya çıkıverdi. Bu düzeni bozmaya çalışan herkes lanetlendi.
Bu yeltenenlere deli denildi ve bunların tedavisi ve kendi
hizmetlerine tekrar sokabilmek amacıyla tımarhaneler kuruldu.
Siz gerçekten konuşuyor musunuz diye düşünüyorum bazen. Ne
konuşursunuz, nelerden konuşursunuz çok merak ediyorum.
Konuştuğunuz kelime ve kavramlarını biliyor musunuz? Mesela
çalışmak nedir sizce?
Artık bir cevabınız var. Bu satırları okuduğunuzda artık bilmiş
olacaksınız ve bu bilginizle benden çalmış olabileceğinizi de
düşüneceksiniz.
Merak etmeyin hanımlar, beyler. Ben çalmanıza izin vermeyeceğim
size. Ne öğrendiyseniz benden, hepsini bağışlıyorum size.
Bilal ÖZBAY |