Ana Sayfa Günah Çıkarma Ayinleri
 
 
online

E-mail: bilal_ozbay@tnn.net

     

 

  

Günah Çıkarma Ayinleri On

 

Sus(muş) dudaklarım dilimi ısıran dişlerin

Sensizlikten kalma bir sükut içimde

Yanıyor bedenim kanıyor yüreğim

Her şey iğreti duruyor bende

 

Titrek bakışları var güvercinlerin

 Gerdanlığı boynumda asılı

Acemi korkak ve yabancı

Bir umut bekliyorum kaçışlarında

Dönüp gelirsin belki diye şafakta

 

Aşkının mirasından kalan bana melankoli

Tat vermiyor yemek

Demlikte çay

Küllükte sigara

Adımı çağıran bütün (O) şeyler

Artık tanıdık gelmiyor bana

 

Kaçışının ardında bana kalan hüzün

Sendeki kefen beyaz bendeki kırmızı

Pandoranın içinde kalan tek şey umut

Bende duasın istersen sen unut

 

18.06.05

Büyük Ada…

 

 

Ey sevdiğim,

 

Ey içimdeki yokluk, ey içine düştüğüm Yusuf’un kuyusu, ey rüyalarımın sultanı, ey azizem ve ey sen. Ve ey gök yüzün’deki Züleyha yıldızım. Bulutların kapatmasın gecenin mavisindeki güzelliğini.

 

Sensiz-liğin kaosu içinde en anarşist duygularımla sana ve senin varlığına dair suçlar işliyorum. Bu bir deliliğin yokluk çatışmalarının anlık nöbetleri. Ruhum bir türlü alışmıyor bu sensizlik sendromlarına. İki kişiliği birden taşımak ağır geliyor bu zayıf ruhuma. Bir tarafımda sen, bir tarafımda sensizliğin acımasız yalnızlığı. Bütün günahlarımı bu yüzden masum görmeni umut ediyorum.

 

 

Ne zaman seninle yaşadığımız bu kutsal mabede gelsem, ağlama duvarının dibine oturup gözyaşlarımın tespihini çekiyorum adını her anışımda. Seccademde açılan ellerim senin için yalvarıyor Tanrıya, senin için ve yüreğin için sevdiğim. Benim yaşlı ve aciz kalmış ruhuma aşıladığın aşkının tekrar bende can bulması için yalvarıyorum. Yüreğinin mermer soğukluğunun yerini aşk ateşinin alması için yalvarıyorum. Her gece sabahlara kadar gözyaşlarımla ıslatıyorum bu kurumuş çöl topraklarını. Sanrıların içinden çıkıp geliyorsun bazen, o güneşi yok sayan gülüşlerinle. Ben gerçek dünyayı yok sayıyorum o zaman ve sanrılar ruhumun kurtuluş ayinlerine dönüyor seninle. Ne sen gerçeksi işte o zaman ne de ben. Bedenlerimiz bizde değilken bile sevişiyorken gizlice, varsın diller ayrılık şarkıları söyleyerek unutkanlık nöbetlerine tutulsun.

 

İçim içime dar geliyor işte her yokluk anında. O zamanlar ben yok oluyorum tanıdık yüzler arasında. Kendimi sarı odalara kapatıp çöküşümün kitabını yazıyorum sana. Ben çöktükçe sen daha da büyüyorsun inadına, inadına. Bütün bu kalabalıkların içinde bile yalnız olmanın verdiği bu acımasız duyguyu bilemezsin benim kadar. Bilmeni de istemem hiçbir zaman. Yalnızlık insanı daha bir bencilleştiriyor yarım kaldığın an. Bir yarın diğer bir yarısının peşine düştüğü zaman işte yalnız kalıyor insan. O hep önde sen hep arkada, sonra o daha önde sen daha arkada, daha sonra o daha da önde sen daha da arkada. Bir de bakmışsın ki diğer yarısının yokluğuna alışmış insan. Yok olduğuna alışmıştır aslında.

 

Ne yazık ki sevince insan, yok saysan da yok olmuyor sevdan. İlahi bir diyalektik bu, aşkın kısır döngüsü yani. Git demekle gidilmiyor, bitti demekle bitmiyor. Aşkın ikici yüzüyle karşılaşıyor insan. Acısıyla, kederiyle yüzleşiyor. İşte aşk en büyük ve güçlü sınavını burada istiyor sevgiliden. En zor sorularını soruyor sevgiye dair, en yüce hakikatleri istiyor cevaplarda. Bu öyle bir sınav ki sevdiğim, söz yetmiyor, yazmak yetmiyor, hal de istiyor; o hal ki, delirmek, o hal ki koşmak, çaba sarf etmek, delicesine istemek…

 

Suçlamıyorum seni hiç, alınma sana olan sitemlerime, varsa bir günahım mazur gör. Sen sevgilisin ben aşık, benden daha erdemli olmalısın bu yüzden, benden daha bilge. Ben acizim tersine, ben güçsüzüm aşkından. O bildiğin dağ gibi adam değilim hem, o gölgesinde serinlediğin ulu bir çınardan eser yok, bütün dallarımı da budadın giderken, yaptığın aşıları söküp ta ciğerimden nefessiz bıraktın beni. Ben hasta bir adamın ecelini bekliyorum yokluğunda. Yine de ayakta değilsem, yine de koşamıyorsam peşinden, sürünüyorum işte. Sürünüyorum peşinden. Susuyorum hararetimden yorgunluklarımda, sen bir an geri dönüp bir parça pamuktan su vermiyorsun çatlamış dudaklarıma. Ölüme terk ediyorsun sanki beni bu yalnızlığın sarı odalarında. Bir damla su aşkına ey sevgili, bir damla su aşkına…

 

Nefes alamıyorum artık, daraldıkça daralıyorum. Yordukça daha çok yoruyor beni bu şehir. Kaçasım geliyor bi an, kaçıyorum. Prens Adalarına atıyorum bu yorgun ve yalnız ruhumu. Ne kadar kaçarsan kaç her şeyden kaçıyor da insan, bir tek kendinden kaçamıyor hani. Bir tek senden kaçamıyor. Hani söküp atabilsem şu yüreğimi belki çare olacak kaçışlar, olmuyor ama güzelim, olmuyor. Nereye gitsem sen ordasın ve her zaman baktığın gibi bakıyorsun yüzüme, her zaman konuştuğun gibi sesin geliyor kulaklarıma. İçime kezzapla kazıdığın bu iz, bu giz ölümden medet umuyor ancak.

İşte bu daha da büyük bir aldanış. Ölmek sanki yok edecekmiş gibi seni. İnanıyorum ki bu aşk, bu deli sevgi mahşer yerinde de bulacak beni. O gün beni bütün günahlarımdan kurtaracak tek bir amelim varsa o da seni ölesiye sevmekti ey sevgili. Seninle yaşadığım bütün güzellikler ve sevaplar sağımdaki meleğe emanet, yaşadığımız bütün günahlar ise solumdaki meleğe. Seninle paylaştığım hiçbir şeyden pişman olmadım ve olmayacağım, bir gün bunun için yanmak gerekirse onun için de yanacağım. Ancak senin sevgin ve affın kurtarabilir o gün beni sevgilim.  Sevginden ve merhametinden yana umutluyum sevgili. Sevgi emektir, sevgi bağışlamaktır, sevgi ne olursa olsun vazgeçmemektir.

 

Seni seviyorum ey sevgili. Bütün nefretlerine ve bana yüklediğin azaplara rağmen seni seviyorum. Ki sevmek kadar yüce bir duygu daha yok bu yalan dünyada. Tek hakikatim seni sevmek sevdiğim. Bunu ölçüsü yok, bunun sınırı yok, sonsuzluğun ırmağından yüreklerimize taşıp gelen bir sır bu duygu. Ben sana bağışlıyorum yüreğimi işte. Senin de bana bağışmış olduğun gibi önce.

 

Ey sevgili, sakın hor görme sana olan bu sevgimi, sakın yalanlama. Sen de günahkar olursun o zaman ki seni bağışlayacak bir sevgili bulamazsın ne bu dünyada ne öteki dünyada. Kendi ateşini kendin yakarsın o zaman da yanmak bile kurtarmaz günakar ruhları.

 

Bana sarıldığın gibi sarıl sevgime.

Beni öptüğün gibi öp.

Aşkıma inandığın gibi inan sevgime.

Beni okşadığın gibi okşa.

Zamanı durdurduğun gibi durdur kederlerimi.

Beni kokladığın gibi kokla.

 

Seni sevmek, sadece seni…

 

Bilal Özbay

22.06.05

 

Sarı odalardan…

Bu site tamamen özgündür. İzinsiz veya isim belirtilmeden herhangi bir alıntı yapılamaz. Eserlerin bir kısmı Deyiş Dergisi tarafından yayınlanmıştır.

  
Bilal ÖZBAY

 

Sevdiğim,

sus

payından bana kalan, edilgen benlik.

gölgem gibi ardımda siluetin.

pusuya yatmış bir sürüngendi aslında.

İşte sus

tu

m

veya

sus

tu

yüreğim.