Günah Çıkarma Ayinleri 4
Aşk bir yangın yeri cehennemin dibinde, sevgili ise cennetin içinde gül güzeli,
aşık bütün gücüyle ateşten kurtulmak ve cennete kavuşmak ister. Sevgili yeteri
kadar henüz yanmadın, acı çekmedin, sabretmedin ve acıların içinde acıyı
öldürmedin diyerek aşığa yüz çevirir ve onu cehennemin derinliklerine yuvarlar.
Bir kez bu cehennem ateşine düşmüştüm, ancak bir türlü çıkamamıştım içinden.
Sevgili için cehennem ateşinde bile yanmak erdemdi benim için. İnanmıştım bütün
bu günahlarımın cezasını çektiğimde cenneti kazanacağımı. Ancak benim inandığım
kadar gerçek değildi yaşam. Sonra inandığım ne varsa benim ellerimde kaldı, bu
dinin büyüsü bir anda bozuldu ve ben yandıkça yandım, bu yanışlar, inançlarım
tamamen bitinceye kadar hiç bitmedi. Ondan sonra hep kaçındım aşka inanmaktan ve
onun için daha çok yanmaktan.
Uzun zaman sonra sen çıktın karşıma… Dinini anlattın bana, aşkı anlattın. İmanın
şartlarını anlattın, yasaklarını ve sevaplarını anlattın, hayır ve şerri de
anlattın, bütün o sensiz geçen geçmişimi yok sayıp geleceğe inanmamı istedin.
Daha sorularının cevapları olmayan her şeye inan dedin. Bana inan sevdiğim
dedin. Gözlerime bak ve inan dedin, derinlerde senin için hissettiğim aşka inan
dedin. İnanmamı istedin benden senin de inandığın o tüm mefhum şeylere. Bir tek
soru bile sormadan amenna dedim ve inandım. Dinini dinim bildim ve tanrını
tanrım.
Elimden tuttun ve beni bir ateş çemberinin içine çektim. Uzun zamandır ilk defa
korkmuyordum yanmaktan ve seninle bir hayat boyu yanabilirdim veya senin için
sonsuza kadar yanabilirdim, öylesine bir inanç işte bu bendeki.
Hayatım boyunca hep inandım, inançsızken bile inandım. Hiç şüphe etmedim
inandıklarımdan, aksine bildiklerimden şüphe ettim, onların doğrularından.
İnanmasaydım yaşayamazdım, direnemezdim bütün bu acılara.
Eğer dedin, inanırsan razı olacağım bana sunduğun aşkından. Ve cennetimdeki
bütün gül bahçeleri, en güzel köşküm ve bütün o değerli incilerimi
bağışlayacağım sana. Aksine aldatırsan cehennemin en azgın ateşlerinde
yanacaksın dedin sonsuza kadar. İnandım ve iman ettim aşkına ey sevgili. İnandım
ve iman ettim.
Söz ver dedin Allah’ın adı üstüne ve söz verdim. Her şeyimle senin olacaktım ve
sana ait olacaktım.
Bu öylesine bir din ve öylesine bir inançtı ki, evrensel kümenin altındaki en
ulu hakikatti. Sonrası Tanrı, sonrası sonsuzluk. Aşkının gücü, tadı, kokusu,
tılsımı ve sayamadığım daha her şeyi ılık ılık içime boşaldı dudaklarından ve
sonrasında yüreğinden. Sanki kan kaybetmiştim de ben, kanınla besliyordun beni
ve ölümden kurtarıyordun, yaşam veriyordun. Ben seninle yaşamak için can
atıyordum.
Artık sensiz bir hayat ancak ölümüm olur benim ey sevgili. Yaşamım boyunca son
inanç istiyorum bu aşkın, sana ait olarak ölmek ve ölürken bile gülümsemek
istiyorum. O zaman ölüm bir korku değil bir huzur olacak benim için.
Ölmeyeceğim, ölümsüzleşeceğim adeta. Ve Tanrıdan dileğim o yüce cennetinde de
senin cennetinden bir gül bahçesi sunsun bana. Senin bu aşkın olmasaydı asla ona
tutunamazdım, onun dininden haber olamaz ve inanamazdım.
Tanrı için, onun adına savaşarak şehit olan aşıklar biliyorum ki onlar yüce
insanlardır tanrının katında ve asla ölmeyeceklerdir. Bedenleri de aşkları gibi
gül kokacaktır toprakta. Sadece inandıkları için, aşklarını kalplerinde
hissederek ve gülümseyerek aşkları için canlarını verdiler. Ve şahit oldu tüm
insanlar, ölümleriyle ve ölüme meydan okumalarıyla aşkın ne yüce bir duygu ve
hakikat olduğuna şahit oldular. Hiçbir inançsız bir insan olsun ki kendilerinin
dışında bir varlık için canını vermiş olsunlar. Kendi doğruları ve şerefleri
için bile canlarını veremezler.
Peki, sen ey sevgili, sen canını verebilir misin bu inanç uğruna? Hala
inanıyorsan verebileceğine inanıyorum. İnandıktan sonra kâfir olan, o zavallı
insanlardan olmayacağım asla, sırf sen inancını yitirdin diye. Her ne kadar bu
ateş çemberinin içine sen çeksen de beni ve şimdi tek başıma bırakıp yalanlasan
da bütün o yemin ettiğimiz aşkı, ben yanabildiğim kadar yanacağım. Ta ki, bir
gün bu ateşin acısını hissetmeyinceye kadar yanacağım. Ta ki, ölümü gül gibi
koklayıp aşkın için şehit oluncaya kadar ve ölümümle aşkının büyüklüğüne
şahitlik yapıncaya kadar.
Her gün benden daha da uzaklaşıyorsun. Öyle kaçıyorsun ki, benim yaşlı bedenim
senin ardından koşamıyor bile, yoruluyorum, ansızın düşüyorum olduğum yere.
Kalkamıyorum düştüğüm yerden, ne ileriye gidebiliyorum peşinden ne geriye
dönebiliyorum senden. İki ucu keskin bir bıçak bu. Ancak unutma ki ey sevgili,
ne kadar kaçarsan kaç, sonuçta geldiğin nokta kaçtığın nokta olacaktır. İnsan
her şeyden kaçabilir, yüzünü ve bütün uzuvlarını değiştirip saklanabilir ama bir
tek kendisinden saklanamaz.
Giderken bütün yalnızlıkları bana bırakıp gittin. Ve aşkın o dayanılmaz ağır
yükünü de. Ben gücüm yettiği kadar bu yükü omuzlamaya çalışacağım sana söz
verdiğim gibi. Sakın gözün arkada kalmasın.
Gün olur anlarsın, bir gün neleri anlayamadığını, o zaman bir daha anlarsın ki,
bazı şeyler değişmiş, onların yerini başka şeyler almıştır. Ve bir daha anlarsın
ki, dünyaları da versen geri dönüşü olmuyor pişmanlıkların. İşte o zaman sadece
kendi etini, kendi ruhunu kemirirsin.
Hoşça kal sevdiğim kadın, hoşça kal. Sevgimin ulaşabildiği yakınlıkta kal. Melek
aşkım benim.
06.06.05
Pazartesi
|