Günah Çıkarma Ayinleri 5
Sevgili
hanımefendi, anladım ki aşk bu yaşamdaki en güçlü zayıflıkmış. Hiçbir hastalık,
kıtlık ya da fakirlik beni böyle çaresiz düşürmedi. İngiliz hanımlarının ve
delikanlıların ince hastalık dedikleri veremden ölmelerini şimdi daha iyi
anlayabiliyorum. Aşklarından dolayı verem hastalığına yakalanırlarmış; bu ince
hastalık onları güneşin ateşinden yaprakları sararttığı gibi sarartır,
sevgilinin onlardan uzaklaşması, araya bulutların girmesi bedenlerini dal gibi
zayıflatırmış, yürekleri acıdan ve kederden öylesine kanarmış ki kan
tükürürlermiş. Sonları yaklaşırken ve doktorlar onların bu hastalığına bir ilaç
bulamazken onlar gülümseyerek ölümü beklerlermiş. Ölüm onlar için bir yok oluş
olmadı, sevgilileri için aşkından dolayı ölebilmenin ve canlarını bu sevgi için
bir bedel olarak verebilmelerinin sevincini yaşayarak ruhlarını teslim ettiler.
Bu ince
hastalıktan ölenlerin hepsini senin bana verdiğin aşk ile kutsuyorum. Ve onların
ruhlarını şükranla anıyorum.
***
Memleketin
birinde çok ünlü olan bir çiftçi varmış. Adam öyle bir gül bahçesi yapmış ki, bu
bahçeyi görenler cennette olduklarını düşünürler ve gerçeklik duygularını
yitirip yokluğun uzamı içinde kaybolurlarmış. Bu bahçede dünyanın her bir
yerinde olan çiçeklerin her bir türünden varmış. Saraya bile çiçekler bu
bahçeden gidermiş. Kraliçe ve prenseslerin özel isteklerine göre de çiftçi
bahçeler oluşturmak için zaman zaman sarayın yolunu tutar ve kralın övgülerini
alırmış.
Bir gün prenses
bahçıvanı huzura çağırmış, demiş ki, öyle bir gül olsun ki bana sunacağın
hediye, hem çok güzel görünsün, hem çok güzel koksun hem de zehirli olsun. Bunu
duyan bahçıvan hiç şaşırmamış ve anlamış hanımefendinin maksadı muradını.
Emriniz olur sultanım diyerek huzurdan ayrılmış ve çiftliğine dönmüş. Doksan
dokuz gün ve gece çalışarak prensesin istediği gülü büyütmüş. Öyle güzel bir gül
olmuştu ki gül, bir sanatçının en güzel eseri gibiydi. Bahçıvan bu gül için
prensese, tam istediğiniz gibi sultanım diyerek devam etti anlatmaya, aşkın
kırmızısını, menekşenin mavisini, nergisin kokusunu, lalenin nezaketini,
zakkumun zehrini bu güle verdim. İnanın sultanım, onu gören sahip olmak
isteyecek, sahip olan koklayacak, koklayacak olan ecelini onda bulacak dedi.
Bunu duyan prenses, bahçıvanı ödüllendirerek festivallere kadar ona bakmasını
istedi ondan.
Bahçıvan onu
bütün güllerin uzağına bir gölün ortasındaki adacığa dikti. Olurda bu güzelliğe
kanıp insanlar onu koklarlar ve yaşamlarından olurlar diye. Bu gülün hikâyesini
duyan halk çiftliğe akın etmiş ve bunun hikmeti sebebini merak edip dururlarmış.
Festival günü
gelip çattığında bir ferman yayınlanmış saraydan. Kim bu gülü koklayıp ölmezse
prenses ile evlenecek ve bu ülkenin en şerefli ve şanslı erkeği olacak. Bu
yarışa, sınıf farkı gözetmeksizin herkes katılabilecek, bilge olan er kişi
yaşamda kalıp prensesle evlenecek, bu işin sırrını çözemeyenler ise şerefli bir
şekilde ölmüş olacaklar. Bu yarışa katılmak isteyen ve ölümü peşinen kabullenen
yüz erkek toplanmış saraya. Hepside prensesin huzuruna çıkıp sadakatlerini ve
canlarını sunmaya hazır olduklarını dil ve hal ile kralın önünde beyan etmişler.
Her gün bir kişi
bu gülü koklayacak, eğer ölürse bu adam o gün törenle toprağa verilecek, ölmezse
saraya damat olarak girecek ve prensesin kalbini kazanacak.
Festivaller için
bu ülkeye gelen binlerce insan bu işin sonunu beklemeye başlamış, bu arada bir
taraftan ticaretini yaparlarken bir taraftan da kulaktan kulağa yayılan
konuşmalar onların eğlencesi olmuş. Bir gün iki gün derken, doksan dokuz gün
dolmuş, doksan dokuz şehit toprağa verilmiş. Bunun kirli bir oyun olduğunu
düşünen halk bir taraftan bu işi bir trajediye döndüğünü belirtirken bir
taraftan da bu işin hikmetini merak ediyorlardı.
Yüzüncü günün
sabahında tek bir delikanlı kalmıştı. Bütün arkadaşlarının öldüğünü görmesi onun
cesaretini de kırmış bir taraftan korkmaya başlamıştı. Ancak sözünden de
dönemezdi. O da artık ya ölecek ya da muradına kavuşacaktı. Doksan dokuz gün bu
gülün gizemini çözmeye çalıştı, artık tek bir günü kalmıştı. Güneş battığında
ise artık bu işin sonu gelecekti. Halk bütün işini ve gücünü bırakmış bu gencin
kaderine tanıklık ediyordu. Gül bahçesi bir tarikatın avlusuna dönmüş gibi eller
açılmış tanrıya dua ediyorlardı, hem ölen gençlerin ruhu için hem de bu gencin
başarısı için.
Bu genç de
vilayetin birinde valinin kölesi olan bir bahçıvandı. O da birçok güzellikte
güller yetiştirmişti ama bu gülün gizemini bir türlü çözemiyordu. Bu güzellik
için ölmek onun için de bir güzellik olabilirdi. Güle yaklaştıkça gülün büyüsü
onun bütün bedenini ve ruhunu sarıyor, aklı başından gidiyor, sarhoşluk bütün
bedenini kaplıyordu. Şimdi arkadaşlarının bile bile nasıl ölüme gittiklerini
daha iyi anlayabiliyordu. Bir metre uzaklıktan onu seyretmeye başladığında güneş
de batmaya başlamıştı. Az sonra belki gelen karanlıkla birlikte onun bedeni de
bu toprağa karışacaktı.
Prensese ve
kalabalığa doğru dönerek ölürsem beni bu gülün kökleri arasına gömün efendim
dedi. Ve toprağı elleriyle kazmaya başladı. Gülün köklerine ulaştığında onu
söküp çıkardı, ancak gülü koparmak yasaktı ve o da bunu biliyordu. Bu gülü
kokladığında ölmese bile kralın emrine karşı geldiği ve bir yasağı çiğnediği
için ölecekti.
Gülü eline alıp,
gölü yüzerek geçti, kendisi gibi gül de sırılsıklam olmuş ıslanmışlardı. Gölden
çıktıklarında ikisinden de su damlıyordu. Delikanlı prensesin önüne gidip
ayaklarının dibinde diz çöktü ve gülü koklayarak prensesin eline uzattı. Su
damlacıkları hala gülün üzerindeyken prenses de gülü koklayıp kralın önüne
koydu.
Herkes bu işin
nasıl sonuçlanacağını merak ediyordu. Bütün gözler kralın üstüne odaklanmış ve
bir ölüm sessizliği ortalığı kaplamıştı. Kral delikanlıya doğru döndü ve:
“ genç adam gülü
koklayarak ölmedin ve kızımın gönlünü kazandın. Bu seni yaşamda tutacak ancak
kuralları çiğneyerek de bana karşı geldin bu da ölümüne neden olacak” dedi ve
ekledi: “şimdi bu işin hikmetini bize söyle bakalım”dedi.
Genç adam,
dizleri üzerinden doğrularak krala döndü ve şu bilge sözleri söyledi: “ sevgili
efendimiz, bu gül sahibi tarafından doksan dokuz günde ve gecede yetişti, bütün
güllerin güzelliğini ve kokusunu, her güzelliğin olduğu gibi zehrini de kendinde
topladı. Doksan dokuz günde güzelliğiyle sarhoş ettiği arkadaşlarımın canını
alarak, onların şehadetiyle güzelliği değerli hale geldi. Yine sizin emrinizle
ve düşüncenizle bu yarışmaya katıldım ve sizin amacınıza hizmet ettim. Eğer gülü
koparmadan koklasaydım ölecektim ve bu sizin amacınızı boşa çıkaracak ve halkın
önünde küçük düşürecekti. Yine sizin amacınız için sizin kurallarınızı ve
yasaklarınızı çiğnedim. Ve aşkım için öleceğimi bildiğim halde prensese olan
sadakatimi sunmak için, en yüce güzellik için bu gülü koparıp sultanımın önünde
kokladım. Gülü kokladığımda beni yaşamda tutan üç şey vardı. Birincisi, prensese
olan aşkım ve inancım, ikincisi gülü topraktan kopardığımda gücünü kaybedeceğine
olan inancım ve üçüncüsü de gülün ıslandığında zehrinin akacağına olan
inancımdı.” dedi ve ekledi.
“sevgili
kıralım, sevgili kraliçem ve uğruna her şekilde ölmeye hazır olduğum prensesim.
Mazur görürseniz dilim döndüğünce içimdeki aşkımı ölmeden önce şahsınıza sunmak
tek dileğimdir. Unutmayınız ki, aşk ölümü göze almaktır, sevgili için ölmeye
hazır olmaktır. Ancak aşık olan kul, sevgilisinin rızasını ve sevgisini kazanmak
için bazen kırala bile karşı gelebilir, aşkından hiç olmadık şeyler yapabilir
hatta aşkının gücü karşısında kendi canına bile kıyabilir. Ben de size olan
aşkımı sunabilmek için sizin buyruklarınızı çiğneyerek sizin için ölmeye hak
ettim. Bedenim ve ruhum sizin elleriniz ve dudaklarınız arasındadır efendim.
Çünkü inanıyorum ki, asıl sevgi, sevgiliyi bütün günahlarıyla kabul etmek ve onu
bağışlamaktır. Sizin aşkınız için ve hayatım için size yalvarmayacağım çünkü bu
da benim için acizlik olur ki beni sizin ve halkımın karşısında küçük düşürür ve
onurumu zedeler. Son sözüm ise sizin mutluluğunuzdur efendim” diyerek sözlerini
tamamladı.
Kral, bu bilge
sözler karşısında kızına dönerek, “sevgili kızım, bu aşık adam senin sevgini ve
kalbini kazanmak için yasaları çiğnedi. Emrime karşı geldi. Senin fikrin benim
kararımda etkili olacak, ne dersin?”dedi.
Prenses ayağa
kalkarak bir delikanlıya baktı bir de babasına ve tekrar babasına karşı dönerek
şöyle dedi:
“ ey kralım ve
sevgili babam, bu adam sevgimi ve sadakatimi kazanmak için ölmeye hazır olan en
cesaretli bir aşık, sevgimi ve sadakatimi ona bağışlıyorum, ancak eğer ölmesine
izin verirseniz bir daha asla evlenmeyeceğim ve benim için ölen doksan dokuz
gence yazık olacak. Sizin de izniniz olursa onun bağışlanmasını arzu ediyorum.”
Bunun karşısında
kral halka dönerek şöyle dedi:
“Ey halkım, bu
adamı kendi emrime karşı geldiği için şahsım ve kızım adına bağışlıyorum ancak
yasalara karşı geldiği için de sizin huzurunuzda yüz kırbaç cezasına
çarptırıyorum.”
Halk bu karar
sonrasında hayli şaşkına döndü ve aralarında konuşmaya başladılar. Affedin diye
bağırmaya başladılar. Ancak kral buna müsaade etmedi ve emrin yerine
getirilmesini emretti. Yasalar bir toplumu ayakta tutan tek şeydir kim bu
yasalara uymazsa kızım dahi olsa cezasını bulacaktır diyerek sözünü bitirdi.
Genç adam direğe
bağlandı ve sırtındaki gömlek çıkartıldı. Kırbaççı gelecekte kralı olacak bu
delikanlıyı cezalandırmaktan korkarak emri yerine getirmeye başladı. Prenses
delikanlının ellerini tutarak masmavi gözleriyle onun acısına ortak olarak güçlü
olmasını sağlıyordu. Kırbaç vuruldukça kalabalıktan ir ah sesi geliyor meydanı
kaplıyordu. Daha elli kırbaca gelmeden deli kanlının sırtı kanlar içinde kalmış
bedeni gül kırmızısına boyanmıştı. Ancak o gözlerini prensesin gözlerinden
ayırmıyor, sanki hiç acı duymuyordu. Yüz kırbaç sonunda delikanlının sırtı
parçalanmış, derisi soyulup lime lime olmuştu. Bedeni bu acıya daha fazla
dayanamamış ve baygın düşmüştü. Ceza uygulandığında delikanlıyı hemen saraya
taşıdılar. Doktorlar onun iyileşmesi için ellerinden gelen tüm çabayı sarf
ettiler.
Delikanlı
gözlerini açtığında prensesin gözleriyle karşılaştı ve o masmavi gözlere bakarak
şöyle dedi: “ Sizin aşkınız için ölmek ve acılar çekmek benim için şereftir
sultanım.”
***
Sevgili
hanımefendi, bu hikâyede olduğu gibi aşk acı çekmekle gelir. Hiçbir güzellik
emek sarf etmeden, çaba göstermeden ve acı çekmeden kazanılmaz. Farkındayım
senin aşkın uğruna, aşkını hak etmek için günahlar işledim belki,
beklentilerinizin aksine davranışlar gösterdim, biliniz ki tüm amacım senin
sevgini ve sadakatini kazanmak içindir. Özlemin aklımı başımdan alıp bana
olmadık şeyler yaptırdı. Eğer ben aşıksam size binkere kapından kovsan da yine
de dileneceğim aşkını, ta ki beni bağışlayıp bağrınıza basıncaya kadar.
Eğer ölmekse
aşkın kanunu, senin elinden olsun, ecelimle yatağımda ölmek bana
yakışmayacaktır. Sevgi ve merhametinizi diliyorum sadece.
Bilal ÖZBAY
10.06.05
Bu hikâyeyi, bu
gece senin için kaleme aldım ve senin aşkına ithaf ediyorum seda hanım. Sen
istersen kaç, inanmak isteme sevgime, olsun ben sensiz de yaşıyorum işte. Acı
çekerek, ağlayarak… Umurunda mı acaba?
|