Günah Çıkarma ayinleri 6
Öldür
Me
İstersen
Can ver
Bir avuç sevgiyle
Can’a.
Ey sevgili, ey
dünyam, ey şimdiki zamanım ve geleceğim, sensiz yalnızlıkların duvarına yapışıp
kaldım, gecenin çarmıhına geriyorum ruhumu acı çeksin diye senin için, acılarım
dayanılmaz oluyor rızandan yana bir umudum olmasa. Her ne kadar madden yanımda
olmasan bile sen bana şah damarımdan daha yakınsın. Her nerede ne şekilde
olursan ol. Kalbimin hissiyatını rehber edinerek elbet bulacağım seni. Ve senin
için yaptığım amellerimle şefkatini ve merhametini dileyeceğim yine senden. Bir
günahkar aşığın olarak, yılmadan ve usanmadan aşındıracağım kapını. Ben elimden
geleni yapacağım, sen elimden gelmeyenleri de kabul et. Cennetin olmasa,
cehenneminde yanarım. Acı çekerek, kan kusarak, irinlerimi patlatarak, sonsuz
kere ölüp sonsuz kere dirilerek, ta ki günahlarımı affedip cennetine alıncaya
dek.
Hatırla ey
sevgili, bir zamanlar, hani çok çok eskiden bir söz vermiştik birbirimize. Bir
yıl değil, bir asır değil, binlerce asır önce değil, hani daha Ademoğlu bu
dünyaya gelmemişken, henüz Adem ile Havva yasak meyveden yememişken, ta Gal-u
Bela’da iken, ruhlarımız daha Havva’nın teniyle bütünleşmemişken, annemiz ve
babamız, dilimiz ve rengimiz belli değilken daha…
Hani bir söz
vermiştik Arasat meydanında, ant içmiştik ve Tanrı’ın adına yemin etmiştik, ne
olura olsun sevecektik birbirimizi, ne olursa olsun vazgeçmeyecektik
birbirimizden, her şeyim sen olacaktın, ben her şeyin olacaktım senin, bu
dünyaya beraber inecektik cennetten Adem ile Havva gibi, bir aşkımız olacaktı,
birbirimizden habersiz olsak da bu aşk bizi birleştirecekti.
Ne zamandan
beridir benimsin diyordun bana, haykırıyorum işte bütün o kutsal ayetler
ışığında, Gal-u Bela’dan beri seninim. Bu yaşıma kadar bütün dünyayı gezerek
aşkımın rehberliğinde ve bu dinimin (Aşk) inancıyla seni aradım durdum. Bütün
dillerde konuştum aşkını, bütün elçilerimi senin için gönderdim, bütün
mucizelerimi sana sundum beni hatırla diye, o kutsal sözünü hatırla diye.
Hatırladın mı ey sevgili, sen olmasaydın ben bu evreni yaratmazdım diyen
Tanrının ilahi adaleti içinde ve aşkının merkezinde yanıyorum ben senin için.
Tanrı en büyük sevgili, peygamber en büyük aşık. Şimdi ben bu kutsal yazıtlarla
bütün insanlara ifşa ediyorum aşkımı. Bu inancı boynundaki düğümle taşısın
insanlar diye, uğruna ölünebilecek tek şey benim aşkım sevdiğim, aşkımı sana
sunuyorum, can bir kâse, içinde kırmızı bir şarap, aşkımın şerefine ve onuruna
sunuyorum, lütfen kabul et.
Sen olmasaydın
ben bu bedeni taşımazdım ey sevgili, intihara sürüklerdim bu bedeni, darağacına
asardım kendimi, olmadı çarmıha gererdim aşkımı gör diye. Sen olmasaydın
yaşamamın bir anlamı olmazdı, çalışmamın, evlenmenin, çocuk yapmanın bir anlamı
olmazdı.
Sen olmasaydın
bu ruhum bu bedene sığmazdı ey sevgili. Ruhum bütün bentlerimi aşar sel olur
gelirdi ve yayılırdı ovalarına, bütün vadilerini doldururdu, yangından çöllere
dönmüş topraklarını bereketlendirir ve en verimli ürünlerini verirdik evrene.
Kutsal çocuklar olurlardı dudaklarında gül kokan çocuklar, dillerinde aşkımızın
kutsal ayetleri olurdu. Sen olmasaydın ben olmazdım ey sevgili.
Hatırlıyor musun
şimdi bana verdiğin sözü. “seni seviyorum” demiştin cennetin gül bahçeleri
arasında gezinirken, “seni seviyorum” demiştim ben de sana, beni bir damla sudan
ve çamurdan yaratan Tanrı’ın adıyla seni seviyorum demiştim. Sonra Tanrı bizim
bu sevgimiz karşısında bizi kutsayıp sevgili kılmıştı sonsuza dek. Bizi
cennetinin, altından ırmaklar akan bir köşke yerleştirdi sonra, dilediğiniz gibi
yaşayın burada dedi, dilediğiniz gibi yiyin ve için, yalnız aşkınızı unutup
birbirinize sırt çevirmeyin dedi. Söz vermiştik tanrımıza, bizi birbirimizle
nikâhladığı ve bu aşkı kalbimize mühür olarak verdiği için. Nereye gidersek
gidelim kalbimizdeki bu mühür birbirimizi bulmamızı sağlayacak sevdiğim.
Sen olmasaydın
ey sevgili bendeki bu aşk olmazdı, ben olmasaydım sendeki bu güzellik olmazdı.
Seni ben kadar kimse güzel bulamaz, kimse senin yüreğinin atışlarını benim kadar
hissedemez. Ben olmasam sen bu yaşamda nefes bile alamazsın ey sevgili. Aşkımı
yok saydığında yüreğindeki bu mühür sökülecek ve öleceksin bir insan gibi. Bazı
insanlar vardır ölümlüdür bilirsin sen de. Bazı insanlar vardır ölümsüzdür ki
onlar Tanrının sözüne sadık kalmış olan aşıklardır ancak. Sakın ona karşı
verdiğimiz sözü unutmayalım olur mu? Ve her zaman günahlarımızdan dolayı
bağışlanmamızı dileyelim.
Hatırla ey
sevgili. Sen cennetteki en güzel bakireydin, cennetin hurileri bile senin
yanında sönük kalıyordu güzelliği. Onlar buna hiç aldırmazlardı oysa, çünkü
onlar sadece bir melekti, onlar zorunlu olarak aşıklardı. Oysa biz seçmiştik ve
seçilmiştik. Sevgimiz bizi birleştirmişti. Melekler bizi kıskanmıyordu ama
cinlerin babası olan İblis ve Şeytan bu aşk karşısında ve tanrının bize karşı
olan lütufu karşısında kıskançlıktan çatladılar ve bizi birbirimizden ayırmak
için yemin ettiler.
Tanrı bize
elçilerini gönderip sakın şeytanın vesveselerine kanmayın ve sözünüze sadık
kalın diye bizi uyarmıştı. Onların tuzaklarından bizi haberdar edip onları
düşman bilmemizi istemişti. Şeytan kimdir diye sorma bana biliyorsun işte sen
de, hatırla hani o büyük günde yaratıcımız toplamıştı bizi Arasat meydanında,
hatırlıyor musun ey sevgili, senden başka kimseyi daha çok sevmeyeceğim diye söz
vermiştik hani.
Şeytan;
vesvesedir, kibirdir, gururdur, kirlenmedir, büyüklenmedir. Verdiğimiz
akitlerden dönmedir. Sevgiliyi aldatmadır, şeytan bizim dışımızdaki her şeydir
sevdiğim. Güzel olan sensin, iyi olan benim.
Hatıla ey
sevgili, hani tanrımız bizi aşkımızla onurlandırmıştı da, şeytan buana karşı
çıkmıştı, bu aşkı kabullenmeyip gurur ve kibir yapmıştı da tanrımıza karşı
büyüklenmişti.
Ve şeytan şöyle demişti, “madem öyle,
beni azdırdığından dolayı insanları saptırmak için mutlaka senin dosdoğru yoluna
pusu kurup oturacağım.”
“Sonra
muhakkak önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım.
Onların çoğunu şükredici bulmayacaksın.”
Ve Tanrı şöyle
demişti: “kınanıp, alçaltılmış ve kovulmuş olarak ordan çık. Andolsun,
onlardan kim seni izlerse, cehennemi sizlerle dolduracağım.”
Hatırla ey
sevgili, şeytan kibrinden dolayı lanetlenmişti ve cennetten kovulmuştu. Şeytan
tanrının yasakladığı meyveyi insana hoş göstererek, onları günaha soktu da
şeytanla birlikte birbirine iki düşman olarak yeryüzüne indirilmişlerdi.
İnsanlardan ancak sevgiliye aşık olanlar ve sabredip şeytanın vesveselerine
kapılmadan, sadık olanlar tekrar cennete girebileceklerdi. Hatırla ey sevgili,
hani aşık olduklarımızdan başka kimseyi sevmeyecek ve kimseye boyun eğmeyecektik
ve ne olursa olsun ki bu canımız pahasına da olsa sadık kalacaktık. Hiç
kibirlenmeyecek ve gururlanmayacaktık, çünkü bilirdik ki bunlar şeytanın
kulaklarımıza fısıldadığı vesveseden başka ir şey değildir.
Şimdi sen
diyorsun ki ey sevgili, “sen benim kadar sevmiyorsun ve benim sevgimi hak
etmiyorsun” söyler misin ey sevgili, benim yüreğimdekini nereden bilebilirsin?
Nasıl şeytanın vesveselerine uyup aşkımıza ihanet edersin? Sabretmek artık bir
lüks mü oldu aşkımızda acaba, sevgi için emek sarf etmek bir lüks mü acaba? Sana
Tanrının adı üzerine yemin ederim ki bu şeytanın bize kurduğu oyunlardan başka
bir şey değil sevdiğim. Eğer ki benim de günahlarım olduysa katında ben de
bileyim ve tövbeler edeyim. Aşkından yana bir umut ver ki, kutsal bir sunakta
canımı vereyim avuçlarına.
Ey sevdiğim, bu
evrenin en güzel, en anlamlı, en kutsal sözüyle uzatıyorum sana bu yazıtı: “Seni
Seviyorum”.
Bir gün Tanrının
sevgilisi olan o güzel insan şöyle sormuştu arkadaşına; beni ne kadar çok
seviyorsun? Arkadaşı da; ailemden daha çok seviyorum, o güzel insan olmadı dedi,
arkadaşı, malımdan daha çok seviyorum, o güzel insan yine olmadı dedi, arkadaşı;
canımdan bile çek seviyorum, o güzel insan da işte şimdi oldu dedi.
Ey sevgili
hanımefendi, bu dünyadaki en değerli gördüğüm canımdan bile çok seviyorum seni.
Bana inan ve iman et. Sakın benden mucizeler bekleme sevdiğim, ben acizane size
aşık olan bir kulunuzum sadece, ille de bir mucize diyorsanız aşkıma inanınız. O
zaman aşkımız tanrının katında da kabul görecek ve cennetimize kavuşacağız.
Sevgiyle ve
aşkımla kal ey sevgili.
Bilal Özbay
12.06.05
|