Günah Çıkarma Ayinleri 8
Aşk, sana giden ölüm yoludur sevgili
Arasat’tan gelip Mahşere kadar uzanan
Galu Bela’dan ta cennete kadar
Sevgiliyi bulma ona kavuşma yoludur
Sevmek bir kafiri bile yine onun için
Kendini bile unutmaktır an geldiğinde
Kıyamet günü hiç kimsenin aklına gelmese de
Aramaktır sevgiliyi mahşer yerinde
Ey sevgili, ey tanrının kızı Meryem
Kimse inanmasa da ben inanıyorum saflığına
Bakire bir kızken ben’i doğurduğuna
Varsın bilim imkânsız desin isterse buna
İmkânsızın peşinde olmaktır aşk
Olmasa da gerçekliği vardır bir hikmeti
Ben bilmeyi, gerçeği ve inançları geçtim katında
Aşk hakikati bulmaktır sevgilinin yolunda
Ey sevdiğim, işte aşkım avuçlarında
Kutsal bir kadeh içinde ikrama gelen
Kabul et ki, can bulsun aşık
Yüz çevirirsen düşer can mercan teninden
Ey sevgili, ey
aşkına kurban olduğum, ey canımı yoluna serdiğim, ey gök yüzün’ü bana kapatan,
ey alın yazımın çilesi, ey aklımın firari yolcusu, ey sılam, ey gurbetimin yitik
hasreti. Gecelerim ve gündüzlerim, gözlerim, gözyaşlarım, gençliğim… Gel de
sürgün etme bu günahkâr ruhumu, gel de geleyim cennetine. İstersen bütün
günahkâr kullarınla birlikte at beni de cehennemine ancak sana inanmış ve aşkına
iman etmiş biri olarak yine de umut ver affına dair ki ben, binlerce kez yanarım
ve acı çekerim, yeter ki bir umut ver merhametinden yana, bir ışık ver sevdiğim.
Hani bana bir
gün, aşk nedir demiştin de ben sana, aşk, “nedir” sorusunun cevabı değildir
demiştim. Aşk bilinmez, bilinemez, bu yüzden tanımı da olmaz, tarifi de. Aşk bir
hal ilmidir. Bu hali de yaşayandan başka kimse bilmez. Biz her ne kadar âşıkları
görsek de, onların bildiklerini bilemeyiz, hani sorsak o zaman âşıklara da
öğrenmek istesek; o zamana kadar deliler gibi sayıklayan âşık susar, dili
bağlanır da konuşamaz, gözlerinden anlarsın ama asla anlatamaz. Bu yüzdendir
insanların âşık olmak istemesi.
Aşk cennetteki
en güzel, en leziz ve sonsuzluğun bir meyvesi olan ağacın çiçekleridir. Ab-ı
Hayatın yolu da bu ağaçtan geçer, her yıl nisanla beraber bu ağacın çiçek
tozları meltem rüzgârlarıyla beraber dünyanın üstüne iner. Alerjik bir hastalık
gibi kadın erkek herkesi sararak aşk duygularını kalplerine salar. Kim bu
hastalığa yakalanıp kurtulamazsa artık vay onun haline. Artık sevgilinin
hasretinden bu dünyadan kesilip yüzünü cennete ve sonsuzluk meyvesine diker.
Bunun tek çaresi de sevgili için cefa çekmek ve çile çekmektir. Her güzel şey
gibi onun da bir bedeli vardır elbet. Sevgili için şehit olmak. Ve tanrının
sözüdür ki sevgili uğruna ölenler salında ölmemişlerdir, onlar cennet
bahçesindeki ölümsüzlük ağacının meyvelerinden diledikleri gibi beslenerek aşkın
hazzını sürdürürler.
Önce sen
aşıktın, şimdi de ben. Sen garipsiyorsun bunu değil mi? Nedenler arıyorsun
kendince. Neden diye sorup duruyorsun durmadan ve dinlenmeden. Şimdi senin
yerine neden ben aşık oldum ve benim yerime neden sen sevgili oldun.
Bu hiç de olamaz
bir şey değil aslında. Tarihte de hep böyle olmuştur aşklar. Önceleri ben senin
için ulaşılmazdım, sen katran gecelerinde beni yücelterek göklerin, gecelerin ve
kalbinin tanrısı yaptın. Senin yüreğinde Zeus’tan bile daha güçlüydüm ben. Ben
sende büyüdükçe tersine sen küçülüyordun ve acı çekiyordun bu yükün altında.
Hayallerin sanrılara dönüşüyordu kuşluk vakitlerinde. Durmaksızın ağlıyordun ve
yakarışların ve yalvarışların bana kadar geliyordu. Ne olur anla gözlerimden
anla sevdiğim diyordun, seni nasıl deliler gibi sevdiğimi anla.
Gözyaşların oluk
oluk akıyorken ellerimin arasından, kirpiklerin bentler tutuyordu seni boğmak
için bir çift tuz gölünde. Bazen ben bir bakışımla yıkıyordum o bentleri, sular
nehirlere dönüyordu. Sen daha çok ağlıyordun aksine, taşırmak istiyordun
denizleri. Yüreğin dayanmıyordu sonra bu nisan yağmurlarına. Kasılıyordu
yüreğin, nabız atışların haddini aşıyordu bilmeden, sen baygın düşüyordun
hayalindeki sevgilinin kollarına. Ayıldığında sayıklıyordun; ne olur anla
gözlerimden senin için canımı vereceğimi diyordun, anla sevdiğim, anla
ki, nefes alayım, anla ki yaşayayım diyordun.
Bir gün bana bir
elçi gelmişti katından. Kendi yaptığın zehri içmişsin. Nefesin kesilmiş,
bayılmışsın. Sana geldim, senin cennet bahçene; bu öyle bir bahçeydi ki,
içindeki en güzel çiçek sendin. Zeus’un karısı Hera’dan gizleyerek geldiği
Afrodit’in havuzlu bahçesi gibiydi. Sen soğuk bir mermerin üstünde uzanmış
yatıyordun. Zeus gibi kimselere görünmeden geldim sana, bir kuğu kılığında.
Kimselerin olmadığı bir zamandı o zaman, hayır zamanın durduğun andı o an. Bir
lahza gibi donuk kalan eşyalar, bir ben canlıydım, bir sen ölüyordun o zaman.
Elin, hayır ellerin ve parmakların, perilerin kıskandığı elerindendi. Ellerini
tuttum gizlice, ellerin ellerim oldu, bir tılsım ki parmaklarımdan başlayarak
bütün bedenimi ateşlere attı. Bir kölenin dudakları kadar çatladı ateşinin
yangınından. Yangınına çektin dudaklarımı, yangın ellerini öperek.
Gözlerin,
güneşin geceyi aydınlattığı gibi aydınlattı bütün cennet bahçesini. Göz
kapaklarının arasından iki gök doğdu dünyaya, iki deniz. Biri sema kadar yüksek
biri Hint Okyanus’u kadar mavi ve derin. Beni hiç olmadığım kadar sonsuzluğunun
içinde kara deliklerine kadar çeken, çektikçe parçalayan, parçaladıkça
ölümsüzleştiren bir ölüm. Ben ölürken sen doğuyordun. Sen ölürken benim sende
doğduğum gibi.
Aşk ile boynuma
atılıp ateşin içine düşmüştün ve hala sayıklıyordun aşkının ateşinden.
Nabızların yine yüz kırka vuruyordu. Ve haykırıyordun:
Ne olur sevdiğim
bırakma beni bu yangının içinde
İstesen de
yanacağım istemesen de
Acılarıma,
gülüşlerime, sıcaklığıma yaklaş
Korkma
güzelliğimin mehtabından
Bu öyle bir
sevgi ki tutku değil aşktır katından
İste bütün
cennet bahçem senin olsun
Yeter ki bir
damla su ver dudaklarından.
Ben korkuyordum
aksine. Yasak bir ilişki bu sevgili, ya duyarsa öteki tanrılar, affı yoktur
evrenin kanununda. Bütün gücümü yitirir ve ruhumu kaybederim tur dağında.
Yüreğimi kartallar parçalar, be yine de ölmem inadına. Bilirsin ki ölümsüzdür
tanrılar suçlu da olsa.
Senin
yalvarmaların da boşuna, onlar işitmezler bir ölümlünün yakarışlarını. Benden
başka kimse duymaz senin yüreğinden gelen o güzel sesi.
Sen
çaresizlikler içinde öyle bir baktın ki gözlerime, eridi bütün çelik zırhım.
Tacım düştü ayaklarının dibine. Pelerinim ayaklarıma dolandı. Gök yüzü’n yerle
sema arasına dolandı.
Senin için
binlerce kez ölmeye hazırım sevgili dedin sen, ya beni de al cennetine, ya beni
de gönder cehennemine.
İnan sevdiğim
inan dedin, senin için atan şu kalbimin ayetlerine. İnan ki İsa’yı ben doğurdum
en bakire halimle, inan ki anlam bulsun bu içimdeki dava. Anla ki tek dileğim
gerçek olsun bu dünyada. Sevgilim ol, eşim ol, yoldaşım ol bu dünyada ve
ötelerde.
Bütün
mucizelerine şahit oldum ey sevgili. Ve bütün tanrılara rağmen inandım sana.
İnandım bana ölüm getiren aşkına.
Bir tek yolu
vardı sadece bu işin. Senin olduğumu haykırmanın bir tek yolu. Benim olduğunu
haykırmanın bir tek yolu. O da zaman sevdiğim. Eğer tanrıların panayır zamanının
geçmesini bekler ve o vakte kadar sabredersen ve bu konuşmalarımızı gizli
tutarsan sana geleceğim. Hiç bilmediğin ve hiç görmediğin bir şekilde geleceğim.
O zaman geldiğimde Musa’nın Tur dağında bayıldığı gibi bayılacaksın aşkından.
Öyle geleceğim ki buna tanrılar bile şaşacak. Ey sevdiğim aşk için ölmek
gerekirse eğer ve sen ölümsüz olamayacaksan bensiz, ben ölümlü olmayı seçiyorum
seninle. Ve seninle veya senin olarak ölmekten şeref duyacağım.
Bunun içinse tek
şartım var o da zaman, sadece zaman. O zaman geldiğinde göreceksin sana nasıl
geldiğimi.
Söz vermiştin.
Ölüm gelse de direneceğim demiştin. Hatırla ey sevgili.
O zaman geldi.
Ben tanrıların katından çekildim dünyana. Şimdi sen yoksun, tanrılar bütün
azaplarını üstüme salmakta, sen yoksun, günahkarlar bütün günahlarını sırtıma
yüklemekte, sen yoksun. Hepsinden acısı sensizlik bu ölümlü dünyada, sen yoksun.
Senin bütün
yalvarışlarını ve dualarını duydum ve acılarına ortak olmak için sana geldim.
Zehrine panzehir olmak için zehrini içtim ey sevgili. Şimdi sen diyorsun ki,
neden bu çırpınışların, neden bu acıların, neden bu yalvarışların?
Zehrini içtim ey
sevgili, kurtulmam imkansız ve an be an tükeniyorum sensizlikte, ölüyorum. Sen
duymuyorsun.
Aşk iki tarafı
keskin bir bıçak, neresinden tutarsın tut kalbini yaracak. Bir tarafı körelirse
diğer tarafı intiharın olacak. Bir tarafı bilenirse ölümüm elinden olacak.
Ey sevgili,
bütün bu kendimi küçültmem karşında, aşağılanmam, rezil rüsva olmam aşkının bana
akıttığı zehrindendir. Ya gelir panzehir olursun yaralarıma ya ben ölürüm gün be
gün yoluna.
Cüzamlı bir
hasta gibiyim yokluğunda, saçlarım beyazlıyor, etlerim çürüyor, dişlerim
dökülüyor, ben gün be gün ölüyorum, sen yoksun sevgili.
Dün sesini
duydum, küfrediyordun ben sesinin tebessümünden gülüyordum.
14.06.05
Bilal Özbay
Sarı odalardan...
|