Günah Çıkarma Ayinleri 9
Hazırdır her şey gibi eşyalar da
Her an gelecek bir ayrılığa
Yerleşik değildir yaşam gibi
Duygular da alışır elbet taşınmaya
Alışınca bir şeylere insan
Çivilenip kalıyor o meşhur duvara
Kader çakıyor sanki kazığı kafana kafana
Ağlasan da nafile kalır gözyaşları
Çekip gidemezsin işte
Bir de bakmışsın kalbin çarmıhta
Yalnızlık bu işte, kimsesiz yaşlanmak
Şahitsiz yaşamak ve ölmek
Kim bilir yaşadığımı
Sevdiğimi kim bilir
Yalnızlık
Portatif duygular
Portatif aşklar ve kadınlar
Sonrası yine yalnızlık
Sonrası yine sen…
Her şey değişiyor çevremde,
Ben yaşlandıkça sen aynısın,
Gittiğin günkü kadar genç ve güzel
O kadar şuh ve o kadar günahkâr
İnanmak güç ama
Yalnızlıkla gelen portatif yaşamlar
Senin yanında tam.
Bilal Özbay
14.06.05
Sevgili
hanımefendi,
Sen gideli dokuz
gün, benden giden, dokuz gün ve gece, tam dokuz çıkmayan can. Can çıkmaz da huy
çıkar mı candan. Önce hay’dın bende; sevinçtin, mutluluktun, neşeydin. Sonra
haya oldun; günah oldun, haram oldun, namahrem oldun giderken, utandım bütün
işlediğim günahlardan, şimdi yüzüm kızarıyor yoluna çıkmaktan, gözlerine
bakmaktan haya ediyorum, bir selam bile ağır geliyor artık. Ben her
pişmanlıklarımın arifesinde kendimi Tur dağına atıp sana koşuyorum, ağlama
duvarlarımda diz çöküp sana yalvarıyorum. Ellerimi açıyorum, kalbimi açıyorum;
pıhtılaşmış kandan bir ete dönen yüreğimi, ağlıyorum günahlarıma ve haya
duyuyorum o bütün yaptıklarımdan.
Sonrası hayal.
Bütün gerçekleri geride bırakan, yaşananları imgelerin ağacında asan bir hayal,
yaşadıklarımız ve buna binaen yaşayacaklarımız ve yaşmamızı istediğim ne varsa
şimdi hayal. İnadına, inadına gelen zihnime, beni gerçekle geleceğin arasında
sıkıştıran, geceyle gündüze hapseden hayal. Bende bıraktığın bütün izler; sesin,
resimlerin, gülüşlerin, ağlamaların, nidaların, aşk fısıltıların, kaşların ve
yüreğimde bıraktığın kirpiklerin, bedenime kazıdığın tırnakların ve dahası sen
kovalıyor beni gecenin yalnızlıklarında. Ben kaçtıkça onlar da ardım sıra, ben
durdukça onlar canımdan can koparmakta, parçalamakta, delik deşik edip sokak
köpeklerine atmakta. Bütün bu hayallerden kurtulmanın tek çaresi var içmek ve
daha çok içmek, sarhoş olup uyuşturmak seni ve hayalini, sonra küçük ölümlerden
tatmak, küçük ölümlerle kurtarmak kendimi hayalinden. Ölüm olur da dirilmek
olmaz mı ama, olur.
Sonrası yine
sen, sonrası yine yalnızlık. Sonrası…
Ve ben küçük
ölümlerden biriktiriyorum gecelerimde, sensiz yalnızlıklarımda.
Bugün dokuzuncu
küçük ölüm ceplerimde, saat yarımı geçti çoktan onuncusu şimdi ellerimde.
Sonrası hayalet.
Hayal kura kura insan kopuyor gerçeklerden ve dahası inanıyor hayallerine, işte
on sevdiğim kork sevdiğinden, istediğin ama beklemediğin bütün delilikleri
yapabilir tekrar sana kavuşmak için. Bağışlanma dilerken daha da batabilir
günahlara.
Her gece
biriktirdiğim küçük ölümler çığ gibi büyüyor ve üstüme üstüme geliyor. Ne zaman
gündüzün ışığına atsam bu toprağa bulaşmış yüzümü, insanlar hayalet görmüş gibi
kaçıyor. Onlar kaçtıkça ben yine bu sarı odalara dönüyorum sevdiğim,
yalnızlıklara boğuyorum kendimi ve hayallerinle avundukça daha da bir hayalete
dönüyor yüzüm.
Şimdi görmelisin
beni, dokuz günde dokuz kilo düştü üstümden, sensiz kalan ruhum gibi bedenim de
yenik düştü bu yalnızlığa, sonra aklım da peşine takıldı bu zayıflığın.
Düşünemiyorum artık, düşünmek ağır geliyor, zihnimi kurtaramıyorum bu
melankoliden. Düşünemiyorum işte, o halde ben yokum. Yitirdim özgürlüğümü
ellerinde, yığınlaştım, kalabalıklara karıştım, kayboldum.
Bir Aziz gibi
kapandım, beni içine hapsettiğin karanlık gözlerine, hani bir açsan gözlerini
zindanım açılacak masmavi bir gök yüzün’e. Hayalet gün ışığında yanarak can
verece ve ben dirileceğim gözlerinde. Aksi halde kendi adımı ve suretimi
yitireceğim. Şikayetçi değilim halimden, bir parça kuru ekmek, bir kase su, bir
de şarap yeter. Ekmek ve şarap kadar nimettensin benim için. Fazlası için umudum
yok.
Şimdi
anlatacağım hikaye, yalnız bir adamın pişmanlık yazıtı.
Adam yalnızlık
oruçlarında sevdiği için, nefsini gecenin direğine bağlayıp sevdiğini bekliyor
gittiği yerlerden.
Kadın yalnızlık
oruçlarını yiyor, inadına isyankar.
Adam yalnızlık
ayinlerinde sanrılara tutuluyor sevdiği için.
Kadın yürüyor
ardına bakmadan.
Adam günah
çıkarma ayinlerine başlıyor kuşluk vakitleri.
Kadın
sağırlaşıyor, sağırlaştıkça konuşmayı unutuyor.
Adam
pişmanlıklarına yenik düşmüş ağlıyor.
Kadın kahve
fallarından bir nasip bakıyor
Adam ölüm
ayinlerine giriyor geceleri
Kadın beyaz bir
gelinlik düşlüyor
Adam paketindeki
son sigarayı içiyor
Kadın
pişmanlıklar içinde ağlıyor
Adam son uykuya
yatıyor sarı odalarda
Kadın geliyor
Adam susuyor
Kadın konuş
sevdiğim diyor
Adam susuyor
Kadın…
Adam.
Ey sevdiğim,
küçük bir ölüme yatıyorum şimdi. Sensiz küçük ölümler biriktiriyorum ceplerimde.
O gün sana sunmak için.
Ölümüne girdiğim
bu yolda istersen beni azat et.
Sevgiyle ve
aşkımla kalman dileğiyle.
Hoşça kal.
Bilal Özbay
15.06.05
Sarı odalardan...
|