Ana Sayfa Günah Çıkarma Ayinleri
 
 
online
E-mail: bilal_ozbay@tnn.net

     

 

  

Günah Çıkarma Ayinleri 9

 

 

Hazırdır her şey gibi eşyalar da

Her an gelecek bir ayrılığa

Yerleşik değildir yaşam gibi

Duygular da alışır elbet taşınmaya

 

Alışınca bir şeylere insan

Çivilenip kalıyor o meşhur duvara

Kader çakıyor sanki kazığı kafana kafana

Ağlasan da nafile kalır gözyaşları

Çekip gidemezsin işte

Bir de bakmışsın kalbin çarmıhta

 

Yalnızlık bu işte, kimsesiz yaşlanmak

Şahitsiz yaşamak ve ölmek

Kim bilir yaşadığımı

Sevdiğimi kim bilir

Yalnızlık

Portatif duygular

Portatif aşklar ve kadınlar

Sonrası yine yalnızlık

 

Sonrası yine sen…

Her şey değişiyor çevremde,

Ben yaşlandıkça sen aynısın,

Gittiğin günkü kadar genç ve güzel

O kadar şuh ve o kadar günahkâr

İnanmak güç ama

Yalnızlıkla gelen portatif yaşamlar

Senin yanında tam.

 

Bilal Özbay

14.06.05

 

 

Sevgili hanımefendi,

Sen gideli dokuz gün, benden giden, dokuz gün ve gece, tam dokuz çıkmayan can. Can çıkmaz da huy çıkar mı candan. Önce hay’dın bende; sevinçtin, mutluluktun, neşeydin. Sonra haya oldun; günah oldun, haram oldun, namahrem oldun giderken, utandım bütün işlediğim günahlardan, şimdi yüzüm kızarıyor yoluna çıkmaktan, gözlerine bakmaktan haya ediyorum, bir selam bile ağır geliyor artık. Ben her pişmanlıklarımın arifesinde kendimi Tur dağına atıp sana koşuyorum, ağlama duvarlarımda diz çöküp sana yalvarıyorum. Ellerimi açıyorum, kalbimi açıyorum; pıhtılaşmış kandan bir ete dönen yüreğimi, ağlıyorum günahlarıma ve haya duyuyorum o bütün yaptıklarımdan.

Sonrası hayal. Bütün gerçekleri geride bırakan, yaşananları imgelerin ağacında asan bir hayal, yaşadıklarımız ve buna binaen yaşayacaklarımız ve yaşmamızı istediğim ne varsa şimdi hayal. İnadına, inadına gelen zihnime, beni gerçekle geleceğin arasında sıkıştıran, geceyle gündüze hapseden hayal. Bende bıraktığın bütün izler; sesin, resimlerin, gülüşlerin, ağlamaların, nidaların, aşk fısıltıların, kaşların ve yüreğimde bıraktığın kirpiklerin, bedenime kazıdığın tırnakların ve dahası sen kovalıyor beni gecenin yalnızlıklarında. Ben kaçtıkça onlar da ardım sıra, ben durdukça onlar canımdan can koparmakta, parçalamakta, delik deşik edip sokak köpeklerine atmakta. Bütün bu hayallerden kurtulmanın tek çaresi var içmek ve daha çok içmek, sarhoş olup uyuşturmak seni ve hayalini, sonra küçük ölümlerden tatmak, küçük ölümlerle kurtarmak kendimi hayalinden. Ölüm olur da dirilmek olmaz mı ama, olur.

 

Sonrası yine sen, sonrası yine yalnızlık. Sonrası…

Ve ben küçük ölümlerden biriktiriyorum gecelerimde, sensiz yalnızlıklarımda.

 

Bugün dokuzuncu küçük ölüm ceplerimde, saat yarımı geçti çoktan onuncusu şimdi ellerimde.

 

Sonrası hayalet. Hayal kura kura insan kopuyor gerçeklerden ve dahası inanıyor hayallerine, işte on sevdiğim kork sevdiğinden, istediğin ama beklemediğin bütün delilikleri yapabilir tekrar sana kavuşmak için. Bağışlanma dilerken daha da batabilir günahlara.

Her gece biriktirdiğim küçük ölümler çığ gibi büyüyor ve üstüme üstüme geliyor. Ne zaman gündüzün ışığına atsam bu toprağa bulaşmış yüzümü, insanlar hayalet görmüş gibi kaçıyor. Onlar kaçtıkça ben yine bu sarı odalara dönüyorum sevdiğim, yalnızlıklara boğuyorum kendimi ve hayallerinle avundukça daha da bir hayalete dönüyor yüzüm.

 

Şimdi görmelisin beni, dokuz günde dokuz kilo düştü üstümden, sensiz kalan ruhum gibi bedenim de yenik düştü bu yalnızlığa, sonra aklım da peşine takıldı bu zayıflığın. Düşünemiyorum artık, düşünmek ağır geliyor, zihnimi kurtaramıyorum bu melankoliden. Düşünemiyorum işte, o halde ben yokum. Yitirdim özgürlüğümü ellerinde, yığınlaştım, kalabalıklara karıştım, kayboldum.

 

Bir Aziz gibi kapandım, beni içine hapsettiğin karanlık gözlerine, hani bir açsan gözlerini zindanım açılacak masmavi bir gök yüzün’e. Hayalet gün ışığında yanarak can verece ve ben dirileceğim gözlerinde. Aksi halde kendi adımı ve suretimi yitireceğim. Şikayetçi değilim halimden, bir parça kuru ekmek, bir kase su, bir de şarap yeter. Ekmek ve şarap kadar nimettensin benim için. Fazlası için umudum yok.

 

Şimdi anlatacağım hikaye, yalnız bir adamın pişmanlık yazıtı.

Adam yalnızlık oruçlarında sevdiği için, nefsini gecenin direğine bağlayıp sevdiğini bekliyor gittiği yerlerden.

Kadın yalnızlık oruçlarını yiyor, inadına isyankar.

Adam yalnızlık ayinlerinde sanrılara tutuluyor sevdiği için.

Kadın yürüyor ardına bakmadan.

Adam günah çıkarma ayinlerine başlıyor kuşluk vakitleri.

Kadın sağırlaşıyor, sağırlaştıkça konuşmayı unutuyor.

Adam pişmanlıklarına yenik düşmüş ağlıyor.

Kadın kahve fallarından bir nasip bakıyor

Adam ölüm ayinlerine giriyor geceleri

Kadın beyaz bir gelinlik düşlüyor

Adam paketindeki son sigarayı içiyor

Kadın  pişmanlıklar içinde ağlıyor

Adam son uykuya yatıyor sarı odalarda

Kadın geliyor

Adam susuyor

Kadın konuş sevdiğim diyor

Adam susuyor

Kadın…

Adam.

 

Ey sevdiğim, küçük bir ölüme yatıyorum şimdi. Sensiz küçük ölümler biriktiriyorum ceplerimde. O gün sana sunmak için.

Ölümüne girdiğim bu yolda istersen beni azat et.

 

Sevgiyle ve aşkımla kalman dileğiyle.

Hoşça kal.

 

Bilal Özbay

15.06.05

Sarı odalardan...

Bu site tamamen özgündür. İzinsiz veya isim belirtilmeden herhangi bir alıntı yapılamaz. Eserlerin bir kısmı Deyiş Dergisi tarafından yayınlanmıştır.

  
Bilal ÖZBAY

 
Sevdiğim,

Yalnızlık, işte bu yokluk,

camda buz tutmuş kuru bir soluk,

duygular susmuş, konuşmak ayıp,

titrer ateşte ten, rüzgarda su,

sendeki bu aşk sevdiğim bende kurmuş pusu.

Git gel aynı, ileri ve geri.

bu yol da bitmez bildim bileli.

İstanbul'da yollar taş döşeli,

bir çıkmaz sokak sende her şey,

bu bendeki aşk sevdiğim,

sende çileli.