Küçücük bir kuş omzuma bir kucak bahar bırakıp ilerdeki çalının
üzerine kondu. Hızlı hızlı sağa sola bakınıp cıvıl cıvıl sesler
çıkartarak şarkılar söylemeye başladı. Bu güzelim melodiyi duyan
insanlar; erkek ve kadınlar sahilin küçücük olan ve sağa sola
rasgele serpiştirilmiş olan sandalyelere gelişi güzel
oturdular. Nisan ılıklığını güneşin damlalarıyla üzerimize
usulca bırakıyordu, caddeler, sokaklar çamurlarını temizliyor,
sular kaldırımlardan çekiliyordu kuytu derinliklerine. İnsanlar
toprakla birlikte yeniden doğusun izlerini arıyorlardı açık
havada. Güneş ısıttıkça o yorgun ve paslanmış bedenler bir
yılanın kıvrılışı gibi hayat buluyordu, asık yüzlerde gamzeler
gülücükler saçıyor, hastalık hastası melankolik duygular
kendilerini rüzgarın ve ışığın şiirine bırakıyordu. Işıldıyordu
gözler, birbirinin farkına varıyordu, meraklı gözlerle yeniden
keşfediyordu doğayı ve doğanın iksiriyle kendisini veya
diğerlerini.
Ben de bu kuşun bana sunduğu baharı kucaklayarak çıkmaya
çalıştım kendi kabuğumdan. bir kaç aydır uyuduğum kış uykusundan
uyanmaya çalıştım, vücudum ısındıkça deri atıyordu ve çatlıyordu
güneş yanıklarının çatlattığı gibi bedenim. Bütün insanlar gibi
ben de evin dışına, nisanın kollarına atıyorum kendimi, bütün
barajlarımı yıkıp akıyorum kedi ırmağımda, kendi yaptığım
setlerden kurtuluyorum ve sahillere vuruyorum sonra yeşillere,
çimenlere ya da çimen gözlere, bana can veren o kırmızı
bakışlara...
Ev, evin kapısı, apartman, apartmanın kapısı, sokak, sokaktan
akan bir yığın insan, sokaktan akan bir yığın insanın arasında
ben, sokaktan akan bir yığın insanın arasından kurtulmaya
çalışan benimle ellerime yapışıp beni caddelere çeken sen,sonra
trafik, trafiğe takılmama endişesi, zaman, zamanı kurtarmaya
veya zamandan kendimi kurtarmaya çalışan adım...bir sandalye,
oturmak,dinlenmek için, dinginleşmek. Kendini bırakmak ışığın ve
senin ısına. Bütün işlerimi askıya almak, zaman ayırmak sana,
aslında kendime, bir kuşun getirdiği kadar bir kucak nisanı,
sıcaklığı haketmek, hakkım alanı istemek, sarılmak sana ve
güneşe,ısınmak işte. Karanlığı bir süreliğine kapatmak,
gözlerimizi ışığa alıştırmak, gözlerimiz kamaşmadan bakmak,
bakabilme şuuruna ermek, gülümsemek hayata bütün acılara rağmen,
gülümsemeye alışmak nisanla.
Kuşlara bakmak, kuşları görmek, kuşları bilmek ve tanımak,
cıvıltılarıyla coşmak, gök mavisini düşlemek kanatlarında, bir
rüzgarın esintisini hissetmek saçlarında, çimenlerin yeşilinden
titretmek tenimizi, ellerimizle avuç içimizle dokunmak çiçek
açan dalların kıvrımlarına. Farkına varmak diğerlerinin ve
megaloman duygularımızı budamak, yeni aşılar yapmak körelen
dallarımıza, sevgiyi,dostluğu ve aşkı aşılamak. Bir kaç yıldır
farkına varmadan yetiştirdiğimiz ayrık otlarını ayıklamak, bir
yabancıya gülümseyerek günaydın demek, bir dilenciye bozuk
paralarımızdan vermek; bozuklardan bir bütün yapsın diye, bir
sokak çocuğundan mendil almak onları fark etmek adına, telefonun
rehberinden bakıp eski dostlarımızı aramak, hal hatır sormak,
bakın ben de yaşıyorum diyebilmek, farkında olunmak, fark
edilmek,
kendimizi bir sahile atıp denizin mavisinde dalgaların
hışırtısında durulmak ve uzaklara, ufuklara bakmak, daha ötesini
veya daha ötesini ya da daha da ötesini görmeye çalışmak. Ve
fark etmek ''Nisan'' ı, uzakları keşfetmek, uzağın yakında
olduğunu aslında ya da yakının ne kadar çok uzakta olduğunu yani
senin yani benim veya bizim.
Bir bardak çay,ince belli bir bardak, kan kırmızı, kan gibi
demlenmiş bir bardak çay, tatlandırmak onu, rejimdeyim, kıştan
kalan fazlalıklarım var, sadece bir şeker,eritmek bir
kaşıkla,karıştırmak, erimek ve karışmak ne kadar da şiirsel, bir
yudum çekmek, kurumuş boğazımdan geçen bir sıcaklık ılık ılık
içime akan. Arada bir de sigara yakmak, önce sigarayı
parmaklarının arasında iyice ezmek, kıvamını bulmak, sonra
kıvama gelen her şey gibi yakmak. Çakmak, çaktığında yakmak,
tutuşturmak tütünü duman çıkarmak, bir nefes çekmek ciğerlere,
nikotinin kana karıştığını hissetmek, titremek. Konuşmamak
susmak, hani bir sussak, susabilsek mutlu olduğumuz anlarda,
sustuğumuzsa neler konuşmaz ki değil mi? Ama biz susmadan nasıl
duyarız ki bir sözü, bir imgeyi, bir deyişi.
Çaydan bir yudum, sigaradan da bir nefes daha çekmek ve sonra
düşünmek, sustuktan sonra düşünmek, Susmadan nasıl düşünebiliriz
ki? Nisanı düşünmek, onun bize bir muştu olarak getirdiği
baharı, baharın getirdiklerini; bir kuşu, ılık bir nefesi,
sıcacık güneşin nimetini, toprağın bereketini, dalların
çiçeklenişini, bir sevgilinin gülüşünü, bir filozofun kaygısını,
bir edebiyatçının imgelerini, bir çocuğun varlığını, börtüğü
böceği, yitirdiklerimizi ve yitirmek üzere olduklarımızı...
Susmayınca nasıl dinleyebiliriz ki?
Nisan, mayıs, haziran eşittir bahar, en aşklar baharda açar, en
güzel duygular baharda beslenir topraktan, baharda büyütürüz
coşkularımızı ve sevinçlerimizi veya baharda keşfederiz
kendimizi. Şimdi hiç utanmadan ve sıkılmadan bir kuşa eşlik
ederek bağıra bağıra söylemli şarkıları.
Çıkarmalı çamur izi olan ayakkabılarımızı, çoraplarımızı... o
beton şehrin parklarında, bahçelerinde bir tutam toprak bulup
basmalı üstüne, zıplamalı çocuklar gibi, coşmalı. O bütün kış
biriktirdiğimiz negatif enerjiyi boşaltmalı toprağa bizi
temizlemesi için.
Artık çocuklar çamurdan bebekler, arabalar, evler yapmıyor değil
mi?
Bir '' nisan yağmuru'' dilemeli Tanrıdan, ve ıslanmalı,
sırılsıklam olmalı, yağmur damlacıkları akmalı kirpiklerimizden
dudaklarımıza doğru, ağlamak gibi kutsal gözyaşlarıyla ıslanmalı
işte. Kaçmamalı yağmurdan, bütün şemsiyeleri kırığ atmalı çöpe,
kaçmamalı rahmetten, rahmete ve berekete boğulmalı...
Şemsiyeniz varsa nasıl ıslanabilirsiniz ki siz?
Tanrı bahşetti bize, kullarına nisanı, mayısı ve haziranı...
Şükredin Tanrıya. Cemre havaya, suya ve toprağa düştü, bahar
geldi nisanla, Hıdrellez baharın bayramı ve coşkusu, ateşler
yakın bahçenize, ateşin üzerinden atlayın sevdiklerinizle,
baharın coşkusunu yaşayın. Sahi sizin bahçesinde bir ateş
yakacak eviniz var mı?
Beraber ateşin üzerinden atlayacağınız sevdikleriniz,
sevgiliniz? Eğer varsa onlara ''Teşekkür'' edin, sizi sevdikleri
için.
İlk cemreyle geldi nisan, ilk cemreyle düştü havaya, suya ve
toprağa. İlk cemreyle düştü doğaya ve sana,bana... Yeniden can
buldu toprak, toprakta bitkiler, bir tohum gibi sen, seninle
ben, benimle benim olan her şey...
Bir bardak çay bitti, bir paket sigara bitti fakat nisan daha
yeni geldi. Bir kuş hala şarkılarını söylüyor dalda, bir çiçek
açıyor tomurcuğa, Tanrı çimenleri yeşile boyuyor, bahar
temizliğini yapıyor doğada, bir kadın kirli halılarını yıkıyor
terasta, hayvanlar kış uykusunda kalkıyor ve ısınıyor bir yılan,
deri atıyor doğa, deri atıyor insanlar, yenileniyor her şey ve
hoş geldin nisan.
Nisan bir. |