Salladı bir nisan yağmuru
yüreğimi
Cemre düşeli kıpırdamazdı
oysa
Leyleklerle gelen melek var
cennetten
On dört nisanda inen ilk
vahiy
İlk aşk
Ben sarı odalardan çıktım
ilk defa
Yeniden doğuşun izleri
varken ayaklarımda
Yedi veren güllerinin
dikenleri
Kan kırmızıymış yine de
boyandım
Güneş daha bir sıcak
mayısta
Sarhoşluk veren ısısıyla
okşarken ten
Çakırkeyif bir muştu
sevginin ahengi
Aklım çıkıyor düşünmek
günah kollarında
Deniz her zamanki kadar
daha mavi gözlerin
Ölmek umurumda bile değil
Dalgalan sen de aşkınla ey
deniz
Okyanuslara götür bedenimi
Yelkenimde henüz yel varken
Sonra
Bir bulut geçer ses’iz
seda’sız geceden
Güneşi inkar ediyor gibi
geceden kalma
Yıldızları saklayacakmış
koynunda güya
Şimşekler çakıyor bıçak
gibi göğsüme
Ya ecelimle ya da elinden
olur ecelim
Yıldırımlarını yutmazsam
namerdim
En çok bulutunu sevdim
aşkın
Ne sedasını ne de nağmesini
sevmedim
Güneş de doğar elbet sabah
olunca
Bulutsuzluk özlemi çekmeye
başlayınca
Elbet nemli olur melankolik
aşklar
İstersem bulut da çıkar
masmavi sudan
Arkasından yağmurlar yağar
sağanak olandan
Su basar evimi ve bedenimi
Sessiz sedasız gel ecel
gibi
Ruhumu al bana sormadan
Şimdi
Bir bulut geçti içimden
ses’li seda’lı
Ses’sizliğin ve
Seda’sızlığın ardında kalan
Sağır olmuş bir adam
Kendi sesini bile duymayan
ses’sizlik
Gerçekleri bile göremeyen
ağma
Artık
Sarı odalara mahkum bir
ben’lik var
Kulaklarımla birlikte Ses
Seda
G it-ti
Bilal özbay
|