Kelebek
Sen bıldırcın yürekli dilber,
Ceylansı titrek bakışlı
halin
Ateşten ibrik taze su
içtiğim dudakların.
Ellerin, ellerin vardı kar
gibi beyaz
Dağları eteklerine kadar
örten
Islandığında çağlayanlara
dönüşen
Parmaklarımın arasında
gezinen o çılgın rüzgar
Omzundan beline kadar
dökülen kızıl saçlar
Bir boy ki, selvi ağacı,
Altındayken serince,
içindeyken en ateşli
Bütün kökün, gövden ve
dalların ahenk içinde
Baharda açınca çiçeklerin
Tomurcuklarında sadece ben.
Gelince bana gizlice,
Çeşme başında seni
beklerken
Senin elinde camdan iki
kadeh
Benim elimde şişeden eski
bir şarap
Sarhoşluk şaraptan değil
belki
Senin cilvelerinin üzüm
kokusundan
Koynunda sakladığın o bütün
mezelerin
Cennetten payıma düşen
yadigar
Bir kadında ne varsa sen de
o kadar
Ne eksik ne fazla,
Sende olmayan yoktur hiçbir
kadında
Ne eksik ne de fazla
Bir gülüşün var mesela aynı
Bir duruşun, bir bakışın,
bir dokunuşun,
Sevmelerin ve sevişmelerin
hep aynı
Kaprislerin, nefretlerin,
kızgınlıkların da aynı,
Ne eksik ne fazla
Sadece kadın değilsin o
kadar.
Bir bıldırcının yüreğini
taşırsın kızlığında,
Ürkek, titrek, korkak ve
çekingen
Bir kuş yuvasında tünemiş
gibi ağaçta,
Uçmayı bekleyen kanatsız
kelebek
Büyüdüm artık diyorsun
artık
Bak kanatlarım da çıkmış
pır pır
Artık lazım değil bana ulu
bir çınar
Ben de görmek isterim
dünyada ne var
Büyüdün ya bebeğim, büyüdün
ya kelebeğim
Tırtıl gibi sürünmektense
Kelebek olup uçmak senin de
hakkın değil mi?
Görsün dünya da senin bütün
renklerini
Gör bakalım sen de içinde
kalmasın
Kaç kıta dünya, ne kadar
yer ne kadar gök
Bırak git seni seven,
büyüten rahmini
Git de gör bakalım
dönebilecek misin bir daha geri
Bak bakalım, kaç nehir, kaç
deniz,
Ve yaşamaya değecek kaç aşk
var.
Eğer bir günlük ömrün
yetecekse
Anlarsın yokluğu işte o
zaman.
Bilal Özbay |