Sokrates’ in felsefe tarihi bakımından önemi, insanı düşünce ve
davranışları arasında uyum, bütünlük, denge bulunan bir varlık
olarak görmesindedir. Ona göre bir bilgi varlığı olan insanın iç
ve dış evrenini aydınlatacak, ona bütün eylem ve davranışlarında
kılavuzluk edecek yalnız bilgidir. Bilgi ise insanla
bağlantılıdır, onu anlamaya, bilmeye yöneliktir. Sokrates,
özellikle doğacı bilgelerin, felsefenin temel sorunu durumuna
getirdikleri evrenin varlığı, varlığın ilkeleri gibi konuları
bir yana bırakarak insanı tanımanın gereğini ortaya atar.
‘’Kendini bil’’ önerisinden yola çıkan bu görüşün ereği insanı
bir tinsel varlık olarak düşünmenin odağı durumuna
getirmektedir. Bununla sağlanacak bilgi de insanın dışında
değil, özünde, anlıksal yapısında bulunan ilkeleri, temel
öğeleri açıklamaya yarayacaktır. Bilgi verilen insanın yaşamını
biçimlendirmek, yönlendirmek içindir, çıkar sağlamak, yüksek
görevler elde etmek, ün kazanmak için değildir. Öte yandan,
bütün sorunlar karşısında kuşkuya kapılmanın, görelilik
öğretisine saplanmanın da gereği yoktur. Çünkü insanın us
ölçülerine dayanarak kavrayabileceği bir ‘’tüme1 doğru’’ vardır.
Bu doğrunun bilgisi bir sanı (doksa) değil, usa dayalı, özü
kavramayı. sağlayan bilgidir (episteme).
Sokrates’in anladığı bilgi öğretimle, aktarmakla, başkalarından
dinleme yoluyla değil, eleştirel yönteme dayanan bir “birlikte
çalışmakla’’ sağlanabilir. Bu bilginin temel ilkeleri, özünü
kuran öğeler de, insanın dışında değil, anlığında, düşünme
yetisindedir. Bu konuya çözüm getirebilmek için düşüncenin
nesnel değeri durumunda olan usa dayanmak gerekir. 0, ‘’ben
yalnız bir şey bilmediğimi biliyorum” derken bilginin edinilmesi
için, usun aydınlığında araştırmanın, bilgiyi olduğu yerde
bulmanın önemini vurgulamıştır. Ona göre bilmek için, elde olanı
kullanmak değil, araştırmak önemlidir. Bu araştırmada, Sokrates’
in uyguladığı yöntemin, biri alay (ironie), öteki düşüncenin
doğumunu sağlayan doğurtuculuk (marieutike) olmak üzere iki
öğesi vardır. Bu yönteme yaklaşım biçimi de bilmez görünerek,
bildiğini ileri sürerek, karşısındakini konuşturmaktır.
Sokrates, kendi bilgisizliğini ortaya atarak karşısındakinin
bilgisinden yararlanmak ister gibi görünür. Sonra onun ileri
sürdüğü düşünceleri, karşıtlarını gündeme getirerek bir bir
çürütür. Bu durumda yapılacak işin birlikte araştırma olduğu
sonucuna varılır. Burada yöntem uygulaması başlar, önce ileri
sürülen düşüncelerle inceden inceye alay edilir, sonra doğurtucu
eyleme geçilir. Bu eylemin tek özelliği insan tini ya da
anlığında uyur durumda bulunan düşünceleri, karşılıklı soru
sormalarla bilinç yüzeyine çıkarmaktır.
Sokrates’ in benimsediği kurama göre, tinde, bütün insanlar için
geçerli olan “ortak doğrular” saklıdır. Yapılacak iş bu
doğruları bulundukları yerden yüzeye çıkarmak ‘’bi1inir duruma
getirmek’’tir; işte bilginin oluşması da budur. Bu tür bilgiyi
sağlayan bilimsel çalışmanın amacı duyumla kazanılan tek tek
tasarımlar elde etmek değil kavramlar oluşturmaktır. Kavramın
belirlenmesi de sınırlarının saptanmasına, kesin tanımın (horismos)
ortaya konmasına bağlıdır. Kavram nesnenin özünü bilmeyi sağlar,
bu nedenle tümel olması gerekir. Çünkü tikel tümele bağlıdır,
bunun karşıtını savunmak yanılmadar Sokrates’ in bilgiyi
kazanmada uyguladığı yönteme tümevarım (epagoge) denmektedir. Bu
yöntemle sağlanan bilginin ereği insan yaşamına anlam ve içerik
kazandırmak, onu düzene sokmaktır. Bu düzen ahlakın çatısını
oluşturur.
Ahlakın temeli bilgiyle özdeş olan erdemdir. Ancak bu bilgi özel
çıkar sağlamak için kullanılan araç değil, kişiyi mutluluğa (eudaimonia)
götüren kesin ve doğru bilgidir. insanı doğru davranmaya, doğru
eyleme ulaştıran bu bilginin başka bir özelliği de “iyi”
oluşudur. Sokrates’ in öğretisine göre iyi, güzel, erdem,
yiğitlik, ölçülülük, yücelik, yardım, doğruluk gibi değerler
bilgiyle bağlantılıdır, bilgi dışında bir değer varlığı söz
konusu değildir. İyi kişisel mutluluğun temeli, tinsel sağlığın
kaynağı, davranışların ölçüsüdür.
Sokrates’ in düşüncelerini yönlendiren, onu bilgi, erdem, doğru
ve iyi kavramlarının içeriğini açıklayarak eyleme geçiren bir
güç vardır. ‘’Daimonion’’ adım verdiği bu gücün ne olduğunu,
kesinlikle bilme olanağı yoktur. Ancak bütün yargılarında,
davranışlarında ona danıştığını, onun onayını almadan işe
girişmediğini açıkladığına göre, bu güç onun özünde tinsel bir
ilkedir, derin bir sezgidir. Kimi yorumculara göre ahlak,
tanrısal esin, derin içgüdü diye nitelenen bu güç, onun usa
bağlılığının da temel koşulu niteliğindedir. Çünkü bu güç onu,
bütün davranış ve eylemlerinde, usun ışığında yürüme gereğinde
bırakmakta, her türlü us dışı Gizemcilik’ ten uzak tutmaktadır.
Sokrates’ in, ‘’Atina gençliğini geleneksel inançlara karşı,
yeni tanrılar ortaya atarak, azdıran’’ kişi diye suçlanmasına
yol açan nedenlerden biri de budur.
KAYNAKÇA: Türk ve
Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi.
Filozoflar Ansiklopedisi -Cemil Sena. |